Babamlar her yaz olduğu gibi kardeşimi de alarak köye gitmişler, ben ise birkaç dersten bütünleme sınavlarım olması sebebiyle şehirdeki evimizde yalnız kalmıştım. Aslında üniversiteyi kendi memleketinde ailesinin yanında okuyan biri için iyi bir fırsat olmuştu benim için, rahat takılabilecektim. Ama işin kötü tarafı, hem sevgilim hem de bir çok arkadaşım bütünlemeleri olmadığı için memleketlerine gitmiş olduklarından günlerim çok sıkıcı geçiyordu…
Bir sabah telefon sesine uyandım. Arayan annemdi, “Oğlum, Hacer ablanın hastanede kontrolleri varmış, sabah köyden ilçeye gitti, oradan da dokuz arabasına binip şehre gelecek, onu karşılayıver. Bugün muayeneye yetişemez, bizde kalır. Kontrolleri tahlilleri falan uzarsa belki birkaç gün daha kalabilir!” dedi. Ben de yarın sabah okulda işim olmadığını, onu hastaneye benim götürebileceğimi söyledim.
Hacer abla, babamın teyzesinin kızıydı, 34-35 yaşlarındaydı, yani benden 12-13 yaş büyüktü. Babamın anne tarafının birçok ferdi gibi uzun boylu, kilolu, sarışın ve renkli gözlüydü. Kendi boyumun 1.80 olmasından kıyaslayarak baktığımda boyu en az 1.75 olmalıydı. Güzellikten ziyade sempatikliği ile öne çıkan sade duru ve çoğunlukla gülen bir yüzü vardır. Köye gittiğim zamanlarda, neşeli, kafa dengi ve bana karşı çok candan tavırlarıyla bir arada olmaktan en çok hoşlandığım akrabalarımdan biridir.
Ayrıca kimse bilmez ama, iri göğüsleri, kocaman yuvarlak kalçaları, dolgun bembeyaz bacakları ile benim çocukluktan ergenliğe geçiş dönemimin sultanıdır. O dönemlerde ona hayran bakışlarımın farkına varmamış olma ihtimali olmadığından ve benimle yalnız kaldığında yer yer açık seçik esprilere kadar bile giden sohbetlerimizi sınırlandırmadığından dolayı da her hangi bir eyleme dönüşmemiş olan bu ilgimden onunda hoşlanmış olabileceğini düşünmüşümdür hep. Uzun zaman sonra bir araya geleceğimiz için oldukça sevinçliydim açıkçası.
Saate baktım, 10:00’a geliyordu. Hacer ablanın otobüsü 10:30 gibi terminalde olacaktı. Hemen hazırlanıp çıktım evden ve terminale gidip karşıladım. Uzun zamandır görmüyordum, sarıldık kısaca hasret giderdik, bir taksiye atlayıp eve geldik. Pardüsesini portmantoya astı, eşyalarını da kalacağı misafir odasına koyduk ve mutfağa geçip oturduk. Gül kurusu bir eşarp bağlamış, ondan biraz daha koyu renk bir kazak ile bileklerine kadar uzanan siyah bir maxi etek giymişti. Mavi gözleri, yuvarlak hatlı güler yüzü ile her zamanki gibi çok sempatik duruyordu karşımda. Hemen sohbete başlamıştık, köydekileri, eşini, çocuklarını falan sordum. O da daha önce bir bayramda tanıştırdığım kız arkadaşımı, derslerimin nasıl gittiğini falan sordu…
Mutfağın dağınık olduğu dikkatini çekince, dur falan dememe kalmadan bulaşıklara girişmiş, iki dakikada mutfağı toplayıp çay suyunu koymuştu bile. Çaylarımızı içmeye başladığımızda, nasıl olsa kimseler yok diyerek sigara da yakmıştı benimle birlikte. Eskileri yad ederek gülüp eğlenmiş, vaktin nasıl geçtiğini fark etmemiştik bile. Öğlen ve akşamı birleştirip yedik yemeğimizi. Sonra onu da kaldırıp, “Hadi salona geçelim.” dedim. Hacer abla, “Sen geç, ben geliyorum…” diyerek odasına gitti. Bense salonda üçlü koltuğa uzanıp TV’yi açtım, kanalları karıştırmaya başladım.
Bir süre sonra Hacer abla çiçekli pijamaları ve elinde çay tepsisi ile girdi içeriye, “Yabancı değilsin nasıl olsa, rahatça oturayım dedim, üzerimi değiştirdim!” dedi. Ben de gülerek, “Kafana göre takıl abla, resmiyet mi var aramızda!” diye yanıtladım onu. Çayımı verirken eğildiğinde gözüm ilişmiş iri göğüslerinin bir kısmını görmüştüm pijamasının içinden, sütyenini de çıkarmıştı. Karşımdaki ikili koltuğa giderken ise iri kocaman yuvarlak kalçalarına takılmıştı gözüm, külodunun lastik izleri belliydi. Kendi çayını sehpaya koymak için eğildiğinde acayip tahrik olmuştum. Ve sonra o da ikili koltuğa yarı uzanarak yerleşti…
“Enişteyle aranız nasıl abla, nasıl gidiyor hayat?” diye bozdum aradaki sessizliği. “Nasıl olsun, hep aynı işte, köy koşturması, hayvanlar, tarla, bağ bahçe, çocuklar falan derken günler geçip gidiyor işte…” diye yanıtladı. “Onu demiyorum kız, enişteyle aranı soruyorum!” diye güldüm. O da gülerek, “He o da aynı bağ bahçe, tarla işi gibi sırası geldiğinde yapılan bir iş oğlum, ne olacak!” dedi. “Ee eskiden hiç rahat vermiyor bu adam derdin?” dediğimde, “O eskidendi, adam 40 yaşında yaşlandı!” diye kopardı kahkahayı. Sonra, “Sen neler yapıyorsun?” dedi. Ben de, “Benim ne yapayım, evli değilim barklı değilim, karım mı var?” dedim gülerek. O da, “Kandırma lan beni, karın yoksa sevgilin var, yemişsindir bir haltlar!” dedi. “Oluyor işte ufak tefek bir şeyler!” dediğimde güldü ve “Nasıl ufak tefek şeyler? Ablandan mı saklıyorsun, anlat hadi!” dedi.
– “Fırsat bulduğumuzda sevişiyoruz, elleşip öpüşüyoruz.”
– “Hiç yapmadın yani?”
– “Yok abla, bu kızı yapmadım, zaten bakire.”
– “Oğlum, bakireyse elleme ön tarafa, yarın bir gün bırakacak olursun kızı başınıza bela olur o iş.”
– “Evet biliyorum, o yüzden dokunmuyorum ben de zaten.”
– “Arkadan falan da mı yapmadın?”
– “Abla, onu zaten yapamam herhalde, birkaç kere denedim olmadı bir türlü, ben de kıyamadığımdan üstelemiyorum, işte sürttürerek falan idare ediyorum.”
– “Niye kıyamıyorsun ki, bir iki yaptıktan sonra alışırdı aslında.”
– “Bilmiyorum abla, ayıptır söylemesi benimki öyle çok uzun falan değil ama biraz fazlaca kalın… Enişte seni yapıyor mu hiç arkandan?”
– “Ayda yılda yapıyor.”
– “Alışkınsın yani?”
– “Hı hı!”
– “Canın yanmıyor mu abla, nasıl alıştın?”
– “İlk başladığında acıyor tabi, bir süre sonra genişliyor sanırım, alışıyorsun.”
– “Peki arkadan da çok zevk alıyor musun abla?”
– “Alamadım, enişten istiyor diye kabul ediyorum sırf. Aslında zevk alacak gibi oluyorum, ama oraya gelemeden enişten işi bitiriyor.”
– “Nasıl yani abla?”
– “Ablam, ilk önce acıyor, sonra içindekine alışmaya başlıyor deliğin, acı azalıyor zevk alır gibi olmaya başlıyorsun, ama o noktaya gelirken enişten boşalıyor, yani ilerisinde ne olduğunu anlayamadım hiç.”
– “Hımm anladım, peki normali nasıl, yani önden çok zevk alıyor musun?”
– “Onda da aynı şey başıma geliyor, tam zevklenmeye başlamışken iş bitiyor. Eskiden de erken biterdi, ama içimden çıkmadan bir kere daha yaptı mı ben de zevklenirdim, ama artık ikinci de kolay kolay olmayınca yarım yamalak kalıyorum işte.”
– “Ee ne yapıyorsun peki?”
– “Okşuyorum oğlum, enişten işini bitirip çıkardıktan sonra bazen bir iki parmağımı sokuyorum, yoksa nasıl yatıp uyuyayım o halde!”
– “Üzüldüm valla, bilirsin seni çok severim. Her konuda olduğu gibi bu konuda da çok mutlu olmanı isterdim.”
– “Biliyorum ablam, ben de seni çok severim.”
Konuşmamız eskiden hiç olmadığı kadar açık bir hal almış, eskiden sadece esprisini yapıp güldüğümüz şeyleri uzun uzun konuşmaya başlar olmuştuk. Üçlü koltukta yan yattığımdan taş gibi bir hal alan yarağımı bacaklarımın arasına sıkıştırarak saklamıştım, sırtım koltuğun arkalığına dayalı, yüzüm ona dönük, dizlerim karnıma doğru çekilmiş, yan yatıyordum. O da aynı benim gibi yüzü bana dönük ikili koltuğa yan yatmıştı. Utandığımdan elimi bacak arama atamıyordum, ama bacaklarımla kalın yarağımı sıkıştırıp bırakarak keyifleniyor, bir taraftan da sürekli olanları ve olabilecekleri sorguluyordum.
Resmen Hacer ablayı arzuluyor, yok yok sadece sohbet ediyoruz ne var bunda diye kendimi kandırıyor, sonra arzuluyorum işte ne olacak diye git geller yaşıyordum. Akrabam ve evli olmasa neler yapardık şimdi diye kuruyor, yanlış mı yapıyorum bunları hayal ederek diyor, e akrabam olmasaydı bizim evde niye kalacaktı elin kadını, bu ortam nasıl olacaktı diye düşünüyordum sonra. Ama en çok merak ettiğim şey kesinlikle şuan onun bunlar hakkında ne düşündüğü, kafasından neler geçtiğiydi. Acaba o da benim onu arzuladığım gibi beni arzuluyor muydu, hamle yapsam evet der miydi, o böyle bir şeyin aramızda olabilirliğini sorguluyor muydu gibi onlarca soru kafamda dolaşıyordu. En sonunda onu tamamen kaybetmekten, onun samimiyetinden mahrum kalmaktan korktuğuma kanaat getirerek her hangi bir girişimde bulunmamaya karar vermiştim.
Sessizliği Hacer abla bozdu.
– “Hasan, niye sustun? Sıkıldın mı yoksa nerdeyse annen yaşında karıyla muhabbetten sıpa?”
– “Yok abla sıkılır mıyım, seninle konuşmayı çok severim bilirsin.”
– “Ne bileyim oğlum, öyle susunca, bu sıkıldı benle muhabbetten, zaten azmıştır sevgilisini düşünüyordur dedim.”
– “Yok valla ben halimden çok memnunum, emin ol şuan onu da düşünmüyorum!”
– “Kimi düşünüyor benim aslanım?”
– “Kimseyi!”
– “Öyle şeyleri konuşunca aklına düşmüştür dedim ne bileyim. Yok mu gideceğin bir kadın kız falan?”
– “Yok! Imm, şey.. var aslında gidebileceğim birileri de, şuan canım hiç kimseye gitmeyi falan istemiyor yani.”
– “Hımm, tamam.”
– “Abla ya, çok özel bir şey sorabilir miyim?”
– “Sor lan, özeli mi kaldı!”
– “Evet doğru diyorsun valla! Hiç eniştemden başka biri oldu mu?”
– “Senden başka sırdaşım yok, bunu da sana söyleyeyim, evet oldu bir kere.”
– “Nasıl bir kere?”
– “Yani tek bir adam oldu, yani adam birkaç kere yaptı!”
– “Kim peki, nasıl oldu?”
– “15 yaşımda evlenmiş, 16 yaşımda da kocamı askere göndermiştim, işin tadını almış, ama yalnız kalmıştım. Kafa da bir karış havada, biraz çocuk biraz kadındım işte. Köye yeni tayin olan bir öğretmen vardı Tahsin isminde, sen daha küçüktün hatırlamazsın, bir iki sene kaldı, tayini çıkıp gitti bizim köyden. İşte onunla olmuştu, birdaha da eniştenden başka kimse olmadı.”
– “Nasıl başladı peki?”
– “Bir gün dere kenarındaki bahçeye gönderdi kaynanam Hayriye teyzen, domates salatalık biber falan topla gel diye. Ben de aldım bir sepet, indim bahçeye, topladım bir şeyler. Dönmeden dere kenarına oturdum, çıkardım ayakkabılarımı, ayaklarımı suya soktum, çocuk aklı işte biraz oyalanayım da ev işlerinden ne kadar yırtsam iyidir, görümcelerim çok çalışsınlar dedim! O ara bir baktım bizim yeni öğretmen dere kenarından yürüyerek geliyor, suya taş atarak falan. Yakışıklı çocuktu, boylu poslu esmer biriydi. Yanıma gelince durdu, ne yaptığımı, ismimin ne olduğunu falan sorunca bir an heyecanlandım. Bırak yabancı bir adamı, köyün oğlanlarıyla da öyle oturup muhabbet etmek mi var o zaman. Domates falan topladığımı, adımın Hacer olduğunu, dinlendiğimi söyledim utana sıkıla. Okuyup okumadığımı falan sordu. Orta okulu bitirip evlendiğimi söyleyince biraz şaşırdı, kaç yaşında olduğumu sordu, ben de 16 diye yanıtladım. O ara yanıma oturdu, ben biraz toparlanıp yana kaydım. Korkma ya sadece sohbet ediyoruz niye kaçıyorsun dedi. Utandım iyice, görürlerse çok kötü olur dayak yerim falan dedim. İyi o zaman, şu çalılıkların o tarafta oturalım da kimse görmesin bizi dedi gülerek. Ben de hiç ikiletmeden sessizce kalktım arkasından, gidip oturduk oraya. Hiç konuşmadan eğilip öpmeye başladı beni. Neden bilmiyorum, büyülenmiş gibi hiç sesimi çıkarmıyordum. Ellemeye, her yanımı okşamaya başladı. Sonra yere sırt üstü uzandığımı, şalvarımın ve donumun sıyrıldığını ve inlemelerim duyulmasın diye dudaklarımı ısıra ısıra becerildiğimi hatırlıyorum. Çarçabuk olup kısa sürede bitmişti.”
– “Nasıldı peki, kocanla kıyasladın mı?”
– “Hayır, hiç o kısmını düşünmedim, yasak bir şey yapıyorduk, onun heyecanı vardı sanırım sadece. Aleti nasıldı, kocamdan iyi mi yapıyordu hiç hatırlamıyorum bile.”
– “Sonrası nasıl gelişti?”
– “Pek fazla konuşmadan toparlanıp kaçar gibi ayrıldım oradan. Eve girince iş güç, kaynana dırdırı falan unutuvermiştim bile. Gece döşeğime yatınca aklıma gelmişti. Yaptığım çok günah diye düşündüm, korktum cehennemlik olacağım diye, iyi ki yakalanmadık dedim, halimiz nice olurdu diye içimden geçirdim.”
– “Canın istemedi mi tekrar?”
– “İstemez mi! Korku, utanma falan geçti bir süre sonra, elim bacak arama gitti, öyle uyumuşum. Aradan günler, haftalar, aylar geçti bir kez daha denk geldik dere kenarında, aynı yerde yeniden yaptı.”
– “Gene mi konuşmadınız doğru düzgün?”
– “Yok gene konuşmadık, sessiz sedasız bakışarak hallettik işimizi. Sonra o tayin olup gitmeden bir kez daha oldu ve bitti her şey. Sonra kimseyle hiçbir şey olmadı hayatımda.”
– “Özlüyor musun?”
– “Yok be yavrum, adamın tipini bile hayal meyal hatırlıyorum, beşer dakikalık şeylerdi zaten.”
– “En azından anın olmuş işte!”
– “Evet!”
– “Abla uykun geldi mi, yatacaksan çeneye tutmayayım seni?”
– “Yok uykum, iyiyim böyle, senin geldiyse git yat ablam.”
– “Yok abla benim de uykum, hem ne güzel sohbet ediyoruz, seninle böyle fırsatı bir daha kim bilir nasıl buluruz.”
– “Doğru diyorsun, uyku bastırana kadar oturalım o zaman.”
– “Evet, oturalım abla.”
– “Hasan, sen en son ne zaman bir şeyler yaptın?”
– “Bu kız arkadaşımla bir hafta önce yaptık abla. Babamlar köye gittikten bir gün sonra onu buraya eve getirdim, zaten ertesi gün de memleketine gitti.”
– “Eee, neler yaptınız anlatsana.”
– “Dediğim gibi abla, öpüşüp elleşiyoruz, sevişiyoruz sadece.”
– “Anlat işte, tam olarak neler yapıyorsunuz.”
– “Hımm, ayrıntıları merak ediyorsun yani?”
– “Evet, ama utanıyorsan anlatma.”
– “Yok abla utanmıyorum, anlatırım da, ben de sen ayrıntıları bilmek istemezsin diye düşündüğümden kısa keserek geçmiştim.”
– “Yoo anlat.”
– “Tamam o zaman. Bu son seferinde bize geldiğinde üzerinde tek parça dizlerine kadar yazlık bir elbise vardı, biraz sohbetten sonra burada yan yana otururken öpmeye başladım, bir taraftan da okşamaya. Bir süre sonra onun elleri de sırtımda ensemde dolaşmaya başladı, yavaşça kaldırdım yatağıma gittik, bir çırpıda soydum.”
– “Sütyenini, kilodunu da mı?”
– “Hı hı, onları da çıkardım.”
– “Nasıl bir şeyler giymişti?”
– “Bak bunları sorup beni heyecanlandırıyorsun, sanki kadın çamaşırlarına olan ilgimi biliyorsun abla!”
– “Yok, bilmiyordum! Nasıl bir ilgi bu?”
– “Ne bileyim abla, özellikle böyle dantelli falan külotlar, sütyenler çok tahrik ediyor beni, bazen milletin ipte asılı donları bile etkiler.”
– “Alemsin Hasan!”
– “Ama en çok yeni çıkarılmış olanlarını görmek azdırır!”
– “Nerden buluyorsun oğlum yeni çıkarılmışı?”
– “Yani kız arkadaşlarımınkileri falan çıkarınca hemen elimden bırakmam. Ellerim, koklarım, şeyime falan sürerim!”
– “İlahi Hasan, bir yaşıma daha girdim valla!”
– “Sen nasıl şeyler giyiyorsun peki abla?”
– “Ben de öyle tam köylü işi don giymem, benim de hoşuma gidiyor öyle dantelli şeyler falan onlardan alıyorum.”
– “Eniştemin gözü bayram ediyor yani!”
– “Yok lan, görmüyordur bile o, yatağın içinde karanlıkta çıkarıveriyorum, yapmak istediği zaman. Pek donuma gömleğime baktığını görmedim!”
– “Şimdi nasıl bir şey var içinde abla?”
– “Çok mu merak ettin?”
– “Evet abla, kızmıyorsun değil mi?”
– “Kızmıyorum da, benim donumdan ne olacak, sen kim bilir nasıllarını görüyorsundur kızlarda.”
– “Olsun merak ettim gene de, söyle sen!”
“Ne söyleyim lan, al bak çok merak ettiysen!” deyip birden ayağa kalktı ve çiçekli pijamasını az sıyırıp külodunu gösterdi. Krem rengi, önü dantelli slip tarzı bir külottu. Ayrıntılarını fazla göremeden hemen toparlayıp pijamasını yeniden aynı şekilde uzandı yerine…
– “Ee Hasan, kızla neler olduğunu anlatıyordun.”
– “He tamam abla, iç çamaşırlarını çıkarıp yatağa yatırdım sırt üstü, ben de hızlıca soyunup uzandım yanına ve öpüp okşamaya başladım.”
– “Orasına da elliyor musun?”
– “Neresine abla?”
– “Anladın lan sen!”
– “Yoo anlamadım abla!”
– “Amına lan! İlla söylettin bana!”
– “Hımm, evet elliyorum tabi.”
– “Devam et!”
– “Biraz dudaklarını öptükten sonra boynunu falan da öpüp memelerine indim, memelerini yalayıp emdim bir süre, elim de bacak arasında, okşuyorum.”
– “Hımm, ıslandı mı kızın amı hemen?”
– “Evet, çabucak ıslanıyor! Seninki?”
– “Benimki de çabuk ıslanır! Devam et, sonra?”
– “Sonra, göbeğini falan yalayıp aşağıya doğru indirdim başımı.”
– “Nereye, bacaklarına mı?”
– “Hem bacaklarına, hem de bacak arasına.”
– “Nasıl oğlum, kasıklarını falan da mı yalıyorsun?”
– “Evet, amını da yalıyorum!”
– “Lan get orası da mı yalanır, pis!”
– “Olur mu abla, görsen nasıl zevk alıyor kızlar bundan, resmen kıvranıyorlar!”
– “Öyle zevk mi olur lan, ben yalatmam hayatta!”
– “Öyle deme, ver bir gün eniştemin ağzına da gör!”
– “İyy, istemem!”
– “O zaman sen enişteminkini de hiç yalamamışsındır?”
– “Tabi ki yalamadım, olur mu öyle şey, iyyy!”
– “Çok büyük zevkleri kaçırıyorsun valla!”
– “Kalsın, kalsın öyle zevk!”
– “Keyfin bilir abla!”
– “Ee, sonra ne yaptın?”
– “Kız iyice kıvranınca üzerine uzandım, benimkini bacak arasına yerleştirip sokmadan sürttürdüm bir taraftan da dudaklarını öperek.”
– “Gelmedi mi seninki?”
– “Yok abla içine giremediğim için gelmiyor hemen, sonra yüzüstü çevirdim. Genelde bu şekildeyken gelirim ben.”
– “Nasıl yani?”
– “Aynı şekilde uzanırım üzerine, benimkini iyice tükürükler ıslatırım öyle yerleştiririm kalçalarının arasına, sürte sürte gelirim!”
– “Oraları dölleyip kızı hamile bırakma bir de, içine miçine kaçar!”
– “Dikkat ediyorum abla, tam geleceğim sıra kalkar ya avcuma ya da sırtına falan boşalırım!”
– “O gün de öyle sürterken mi boşaldın?”
– “Evet, sürterken benimki deliğine dayandıkça çok canım istedi.”
– “Neyin dayandıkça?”
– “Benimki işte abla!”
– “Neyin lan, utanmaya mı başladın?”
– “Yarağım ya!”
– “Kızın götü de güzel tabi şimdi!”
– “Seninki kadar değil abla!”
– “Git eşşek dalga geçme, benim götüm değirmen taşı gibi, neresi güzel olacak 35 yaşında kadının!”
– “Kendine haksızlık etme abla, sen halen bu kızları cebinden çıkarırsın!”
– “Eşşek! Ee, sonra ne yaptın?”
– “Başladım yalvarmaya, hadi bir kere ver arkadan yapalım falan diye.”
– “Eee?”
– “Olmaz, çok acıyor falan diye itiraz etti önce, ben de deneyelim çok acırsa bırakırım diye ikna ettim.”
– “Orospuya bak sen! Versene, benim aslanımı niye üzüyorsun!”
– “Tabi abla, da öyle hep veren bulsam keşke!”
– “Sonra ne oldu?”
– “Kalktı altımdan, gidip çantasından el kremini aldı geldi, uzandı yeniden önüme, eline krem alıp biraz sürdü göt deliğine, sen de kremle diyerek bana uzattı, ben de iyice kremleyip uzandım üzerine.”
Artık Hacer ablanın bakışları baygınlaşmış, bir eli de bacaklarının arasında kilitlenmişti. Benim bacak aramda kütük gibi olan yarağımı sıktığım gibi, o da elini sıkıyordu.
– “Eee, devam etsene!”
– “Üzerine uzanınca hafif belimi kaldırdım, bir elimle yarağımı tutup kremden iyice kayganlaşmış göt yanaklarının arasına yerleştirip deliğine dayadım.”
– “Sikseydin bir güzel orospuyu!”
– “Yok abla ya nerde, başı bile girmeden bastırmamla acıyor bırak ne olursun, yapmayalım, ben vazgeçtim falan demeye başladı. Çok istiyorum öyle boşalmayı falan dedim ama razı edemedim. Hadi kremleri yıka gel, emerek yalayarak boşaltayım deyince, kalkıp koştum hemen banyoya, nasıl olsa o da çok hoşuma gidiyor. Bir çırpıda sabunla yıkadım geldim. Oturdum yatağıma, o da kalkıp yerde diz çöktü, tuttu yarağımı dibinden, yalayıp emmeye başladı. Zaten hepsini ağzına sığdıramadığı için anca ucunu emiyordu. Bir taraftan ucunu yalayıp emerek, bir taraftan eliyle sıvazlayarak getirdi beni, ağzından çıkardığım gibi memelerine fışkırttım döllerimi.”
– “Yarasın koçuma!”
Bunları konuşurken Hacer ablanın kalın dolgun bacakları ile elini sıkıştırıp bırakmalarının hızlandığı, gözlerinin kaydığı, ara ara dudaklarını ısırdığı gözümden kaçmamıştı. Şu an yapacağım bir hamlenin evetle sonuçlanacağına neredeyse emindim, ama gene de atağa geçmedim. Böyle bile olması, yani şuan yaşadıklarım, deli gibi isterken bir şey yapamadan karşılıklı kudurmamız bile inanılmaz hoşuma gidiyordu. Durumu hiç bozmak istemiyordum. Akışına bıraktım…
– “Hasan?”
– “Efendim abla?”
– “Çok merak ettim…”
Bir an yarak yalamayı, am yalatmayı merak ettiğini düşünerek sordum,
– “Neyi abla?”
– “Aman boş ver, kızarsın sen şimdi.”
– “Yok abla niye kızayım, ne merak ettiysen sor!”
– “Bak sonra kızarsan, darılırsan, yanlış düşünürsen çok üzülürüm.”
– “Yok abla ben senden gelecek hiçbir soruya kızmam da gücenmem de, sor lütfen!”
– “Ben de senden gelen sorulardan gücenmem ablam.”
– “Ee hadi sor o zaman abla, neyi merak ettin?”
– “Yarağını. Çok kalın diyorsun ya, merak ettim nasıl bir şey olduğunu.”
– “Göstereyim mi?”
– “Bilmem ki…”
Birden ayağa kalkıp altımdaki eşofmanı ve boxeri indiriverdim, dimdik ok gibi çıktı ortaya benim yarak. Hacer ablanın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Sonra toplayıp donumu uzandım yeniden.
– “Oğlum bu harbiden çok kalınmış, neredeyse bileğim gibi!”
– “İşte böyle bir şey abla!”
– “Şimdi anladım kızların derdini, nasıl girecek bu ufacık kız götlerine, hadi karı olsa neyse!”
– “Karılarınkine girer diyorsun yani?”
– “Ya ne bileyim oğlum, öyle bile zor olur gibi ama, en azından yaş ilerledikçe bollaşırdır biraz, zamanla da yapa yapa alışır, arkadan girer herhalde.”
– “Enişteminki nasıl abla?”
– “Seninkinden biraz uzun onunki sanırım, ama kalınlığı bunun yarısı kadardır.”
– “Enişteminki benimki gibi olsaydı verir miydin gene de arkanı?”
– “O anlamaz ki acıyor bırak falan dememden, yapar geçerdi canı istedikten sonra.”
– “Tamam da, sen ister miydin?”
– “Sırf meraktan denemeyi isterdim!”
– “Öyle kızlar gibi nazlanıp vermemezlik etmezdin yani?”
– “Tabi ki canım, öyle canı azcık mıyım ben!”
– “İlahi abla! Abla?”
– Efendim aslanım?”
– “Ben de en çok neyi merak ediyorum biliyor musun?”
– “Neyi lan sıpa, ablanın amını mı?”
– “Onu da görsem hayır demem ama, en çok götünü!”
Hacer abla gülerek, “Sapık seni!” dedi ve ayağa kalkıp arkasını dönerek çiçekli pijamasıyla krem rengi külodunu biraz sıyırıp gösterdi o kocaman, yuvarlak, bembeyaz götünü. Resmen bayılacak gibi oldum, dibim düştü, hiç göt görmemiş gibiydim. Nasıl olmayayım, ergenliğe girdiğim günden beri elbiselerin üstünden hayranlıkla baktığım o iri kalçaları şimdi çıplak görmüştüm.
Hacer abla pijamasını ve külodunu toplayıp yeniden uzanırken bacaklarımın arasında sıkıştırdığım yarağım kendini bırakıvermişti, 22 yıllık hayatımda ilk defa elimi bile hiç sürmeden boşalıverdim. Hem saatlerdir süren konuşmalarımıza, hem de o hayallerimdeki bembeyaz götü görmeye daha fazla dayanamamıştım. Bacak aramdaki ıslaklık görünmesin diye endişelenirken, bir taraftan da, o ne haldedir, acaba onun da bacak arası ıslanmış mıdır diye geçiriyordum kafamdan. Vay be hayallerimin kadını, hacer ablam elini bile sürmeden boşaltmıştı beni.
– “Nasıl, geçti mi merakın, ablanın götünü de gördün artık!”
– “Çok teşekkür ederim abla, çok çok güzel!”
– “Hadi ordan, yağ çekme!”
– “Valla abla, emin ol bugüne kadar gördüğüm en güzel göt seninki!”
– “Hasan, içim bir tuhaf oldu benim.”
– “Neden abla?”
– “Biz çok kötü şeyler mi yapıyoruz diye düşünüyorum.”
– “Yok be abla!”
– “Oğlum hem akrabayız, hem ben evliyim, hem de senden kaç yaş büyüğüm, iyice günaha girdik bugün!”
– “Hayatımın en mutlu günlerinden birini geçiriyorum valla, ne olursa olsun umurumda değil benim abla!”
– “Gerçekten mi?”
– “Evet abla, gerçekten!”
– “Peki doğru söyle bak, hiç aklına, ablama bak orospu gibi konuşup orasını burasını da gösterdi bana, diye gelmiyor mu?”
– “Gelmiyor tabi ki! Sana bir itirafta bulunacağım, ister kız ister söv, artık dayanamıyorum. Ben çocukluğumdan beri sana hayranım!”
– “Nasıl yani?”
– “Baya işte, erkek olmaya başladığım günden beri hep sana hayran olmuşumdur. Hep senin memelerini, o güzel kalçalarını hayal etmişimdir!”
– “Sen ciddi misin?”
– “Evet abla. Kızdın değil mi bana? Bunları söyledim rahatladım, ama şimdi pişmanım.”
– “Neden pişmansın?”
– “Bana kızıp benimle samimiyetini kesmenden, seni kaybetmekten korkuyorum!”
dedim ve inanılmaz bir duygu yoğunluğunun içinde buldum kendimi, gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Hacer abla kalkıp yanıma geldi. Ben halen götümü koltuğun arkalığına dayamış, dizlerim karnımda, ellerimi göğsümde kenetlemiş, ana karnındaki bir bebek gibi yatıyordum. Önümdeki küçük boşluğa oturdu, hayran olduğum iri kalçalarını zorca sığdırarak. Yüzümü, saçlarımı okşamaya başladı, “Ben sana kızsam bile kıyabilir miyim, kuzum benim!” diyerek. Gözlerimden süzülen yaşları silmeye çalışırken eğilip eğilip öpüyordu yanaklarımı…
– “Sen benim hem kuzum, hem aslan parçamsın, ben sana kıyar mıyım, seni bırakır mıyım hiç!”
– “Bırakmazsın değil mi abla?”
– “Bırakmam kuzum!”
– “Kıyamazsın, ama kızdın bana değil mi?”
– “Hayır, kızmadım. Hem de dediğim gibi kızsam da kıyamazdım sana!”
– “Seni çok seviyorum abla!”
– “Ben de seni kuzum! Hadi üzme artık kendini, bak ben de çok üzülüyorum sen böyle olunca!”
– “Peki ne olacak şimdi abla?”
– “Ne olursa olsun be aslan parçam, senle benden başka kimse bilmedikten sonra!”
– “Ablam benimmm!”
diyerek açtım kollarımı, kocaman sarıldım. Ben de onu öpmeye başladım yanaklarından. Üzerime eğilip iki büklüm kalmıştı. Son öpücüğümü dudaklarına kondurduğumda ayağa kalktı, ellerimden tutup beni de kaldırdı ve sürükleyerek banyoya kadar götürdü, “Hadi yıka o yakışıklı yüzünü!” dedi.
Yüzümü yıkadım, havlu verdi, kuruladım. Elimi tutup, “Gel benimle!” diyerek yürümeye başladı. Işığı yakmadan benim odama götürmüştü beni, sadece perdenin izin verdiği kadar ay ve sokak ışıkları aydınlatıyordu loş odayı. Pikemi açıp yatırdı beni. Öpüp iyi geceler dileyerek gideceğini düşünürken, yanıma uzandı, şimdi yan dönmüş ve bir birimize bakar vaziyette yatıyorduk. Yüzümü elleri arasına alıp öpmeye başlamıştı, yanaklarımı yüzümü, gözlerimi hatta burnumun ucunu. Hiç bir şey konuşmuyorduk artık…
Ürkekliğimi atmış, o öperken ellerimi beline atmış, sırtını kalçalarını okşayarak sımsıkı kendime doğru çekmiştim. Bir bacağını bacaklarımın arasına koymuştu, artık deli gibi öpüşüyorduk. Acemiceydi öpüşmesi, ama hayallerimdeki kadındı ne de olsa. Ben de ihtirasla öpüyordum, dudaklarını dudaklarımın arasına alıp emmeye başladığımda titriyordu resmen. Dilimi ağzının içine sokuyor emmesini sağlıyor sonra ben onu dilini ağzımda hapsediyordum, onun için yepyeni bir deneyim olduğundan emindim. Ellerimiz bazen nazik bazen hoyratça vücutlarımızda geziniyordu…
Önce gül kurusu başörtüsü kaydı saçlarından boynuna, sonra pijamasının üstünü tutup çektim başına doğru, Hacer abla gövdesini ve başını kaldırıp yarı doğrularak çıkarmamı sağladı. Şimdi o iri başım gibi memeleri aramızdaydı ve tenime değmelerini istiyordum. Hızlıca kendi tişörtümü de çıkarıp attım üzerimden. O an hiç beklemediğim bir hareketlilik oldu, bir anda kalktı, önce pijamasının altını, sonrada şimdi daha net gördüğüm krem rengi önü dantelli külodunu sıyırıp çıkardı bacaklarından. Pijamasını fırlattı yere, ama külodunu bana uzattı. Sırt üstü yatıp o güzel götünden çıkardığı, am kokan külodunu koklamaya başladım. O ise yine beklemediğim bir hareket yaparak benim eşofman altımı ve boxerimi çıkarıp attı yere. Yeniden uzandı yanıma, başını göğsüme koyarak yan yattı. Konuşmuyorduk hiç. Ve uzun bir aradan sonra aramızdaki sessizliği ilk bozan o oldu.
– “Hasan?”
– “Efendim abla?”
– “Her şeyi öğret bana tamam mı, yaşamadığım ne varsa artık seninle öğrenip yaşamak istiyorum!”
– “Tamam abla!”
– “Benim ikinci kocam ol!”
– “Olacağım ablam, karım. Dünyanın en mutlu insanıyım şuan!”
Bu arada Hacer abla ürkek hareketlerle göbeğimi kasıklarımı falan okşayarak en sonunda elini yarağıma atmıştı. Avucuna alıp okşarken, konuşmaya da devam ediyordu.
– “Hasan, biliyor musun, ben enişteninkini bazen içimden falan çıktığında yerine ittirmek dışında hiç böyle elime alıp okşamadım.”
– “Gerçekten mi?”
– “Evet, ikinci kocama nasipmiş!”
– “Senin kocam diyen ağzını yerim ben!”
– “Çok güzel yiyorsun zaten! O da ilkti benim için, eniştenle hiç öyle öpüşmedik, hatta o anlattığım öğretmen bile o kadar çok öpmemişti beni, aynı filmlerdeki gibiydi.”
– “Hoşlandın mı peki?”
– “Evet çok! Bir de bir şey diyeyim mi?”
– “Söyle abla?”
– “Yarağın gerçekten çok kalın, baksana tam sardığımda parmaklarım birbirlerine değmiyor! İçimde nasıl olacak acaba?”
– “Anlarız birazdan!”
– “Eşşek, ablanı sikecek misin?”
– “Hı hı! İstemiyor musun, yoksa gözün mü korktu?”
– “İstiyorum, senden gelen her şeyi istiyorum!”
– “Ya arkanı da istersem?”
– “Kocam değil misin artık, istersen onu da alırsın!”
– “Bir tanem benim!”
– “Aslanım!”
– “Sen şöyle sırt üstü uzan bakayım abla!”
diyerek üzerine uzandım, şimdi o iri memelerini eziyordum ağırlığım altında. Dudaklarına yumuldum tekrar, emiyor, yalıyor hatta hafif hafif ısırıyordum ve Hacer abla altımda kıvranıyordu. Kütük gibi olan yarağım hedefini bulmuş, sıcacık amcığına temas eder olmuştu. Bir ara eliyle tam yerine yerleştirdiğinde ıpıslak olduğunu ve fırın gibi yandığını hissettim.
– “Hasan, o kızlara sürttüğün gibi sürt bana da kalın yarağını!”
– “Bundan sonra hep sana sürteceğim zaten!”
– “Erkek adamsın, canın istediği kıza karıya da sürt aslanım!”
– “Sana iyice bayılmaya başladım ben! Kıskanıp kızmaz mısın başka karıları siktiğimde, kızlara sürttüğümde?”
– “Kıskanırım, ama kızmam aslanım, erkeğim bilir!”
– “Sana deli oluyor erkeğin!”
– “Ben sana aşık oldum bile!”
– “Ohh karıcığım, hazır mısın tam karım olmaya, beni içine almaya, bana siktirmeye?”
– “Evet, evet kocacığım, evet aslanım, koy amıma götüme, karın yap beni!”
– “Off bebeğim hadi aç o zaman bacaklarını, yerleştir kendi elinle!”
– “Hadi ittir aslanım, sok içime o kütüğü!”
– “Ipıslak, yanıyor sanki amın!”
– “Sana yangın o!”
– “Çok dar!”
– “Evet, sana dar!”
– “Sokuyorum artık!”
– “Sok kocacığım!”
– “Offf giriyorum, harikasın, amın daracık!”
– “Ahhh, Hasan, içimde bir yerler yırtılıyor sanki!”
– “Çıkarayım mı?”
– “Hayır, sik amımı!”
– “Acıyor mu?”
– “Alışırım, anam anammmm, sen bana aldırma, ahh, sok aslanım, ahhh, ağlasam da sızlasam da sok kuzum, sok Hasanım!”
– “Al o zaman ablam, ye Hasanın kütük gibi yarağını da karısı ol! Offf, daracıksın, çok hoşuma gidiyor!”
– “Hasan, sanki, ahhh, yeniden kızlığımı veriyorum, ohhh, her tarafını doldurdu amımın, boş yeri kalmadı, offf, ahhh!”
– “Alışmaya başladın abla, açıldı sanki biraz?”
– “Evet aslanım, sok koçum, acımadan sik ablanı. Ahhh, ohhhh, çok güzel, offf anam!”
– “Seni sikmeye bayılıyorum ablammm! Offf, al, al bunu! Nasıl hoşuna gidiyor mu böyle deli gibi köküne kadar sokup çıkarmam?”
– “Çok güzel, ahh, çok güzel aslanım, senin karın olmak harika bir şey, altına yatıp yarağını yemek!”
– “Offf, al o zaman ablammm!”
– “Sok aslanım, artık bulduğum her fırsatta kendimi bu yarağın altına atacağım, sanki ilk defa sikiliyorum, offf, anamm, offf!”
Koltukta kendi kendime boşalmış olmamın rahatlığından dolayı uzun süredir sikiyordum Hacer ablayı. Artık amı iyice alışmıştı içindeki kalın kütük gibi yarağıma. Hatta bacaklarını iyice açıp kendine çekerek amını tamamen sunmuştu, taşaklarım göt deliğine çarpana kadar sokabiliyordum. Altımda bağıra çağıra, ahlaya ohlaya, titreyip sarsılarak birkaç defa boşalmıştı. Artık ben de sona yaklaşmıştım…
– “Geliyorum abla!”
– “Gel koçum, gel aslanım, içimi dölle!”
– “Ohhh, sular seller gibi geliyorum karıcığım, harikasın, o senin daracık sımsıcak amına dolduruyorum döllerimi!”
– “Doldur aslanım benim, koçum, ahh, ohhhhmmm, çok güzellll, aktıklarını içimde hissediyorum, offfff!”
diye diye tekrar boşalmıştı benimle birlikte. Vıcık vıcık olmuştu amının içi, am sularıyla döllerim birbirine karışmıştı. Dizlerimin üzerinde doğrularak içinden çıktığımda, amcığı aynı filmlerdeki kadınlarınki gibi açık kalmıştı, kıpkırmızı içi görünüyordu amının rahatlıkla. Baktığımı görünce güldü.
– “Üç çocuk çıktı o amdan, merak etme kendine gelir!”
– “Harika bir kadınsın sen!”
– “Sen de harika bir adamsın! Ablanın amına koydun, dağıttın beni!”
– “Daha dur, bu başlangıç, hep koyacam!”
– “Koyarsın istediğin zaman, kocam değil misin?”
– “Evet karıcığım!”
Yanına uzanıp, bir süre dinlendikten sonra kalktım, “Hadi beraber yıkanalım!” diyerek elinden tutup banyoya sürükledim. Girdik duşun altına, kendi elleriyle beni sabunlayıp lifledi, bir güzel yıkadı. Sonra ben de onu yıkarken o bayıldığım koca götüne de iyice baktım. Hatta arkasında diz çöküp, götünün yanaklarını iyice ayırarak göt deliğini bile inceledim. Bembeyaz göt yanaklarının arasında küçük pembe bir mühür gibi duruyordu, onu da sikeceğimin hayali yarağımı taş gibi yapıvermişti. Ama şimdi yapmayacaktım, o yıllardır hayalini kurduğum götü burada ayak üstü sikemezdim, törensel bir seks olmalıydı o iş. Onun için amını incelemeye başladım. Biraz öyle arkasından baktım amına, sonra ters çevirip önden baktım. Etli, dolgun dış dudakları olan, ortası bir çizgi gibi ve iç dudakları çok hafifçe aradan görünen yarım şeftali gibi çıkık duran bir amı vardı…
Sonra kalkıp memelerini inceledim, neredeyse başım gibi irilerdi biraz da sarkık haliyle, ama çok tatlı duruyorlardı. Göğüsleri de tüm vücudu gibi bembeyaz, göğüs halkaları sütlü kahve renginde oldukça geniş, göğüs uçları ise kahverengi ve zeytin iriliğinde. Bu arada amında ne de götünde ya da bacaklarında hiç kıl tüy yoktu.
– “Abla, hep böyle tüysüz kılsız mı olur buralar?”
– “Senin şansına ne güzel denk geldi değil mi, kaymak gibi, doktora gideceğim için tertemiz yaptıydım görümcemgille beraber.”
– “Çok güzel görünüyor amın da göt deliğin de, ama ben kıllı da severim.”
– “Nasıl yani?”
– “Ne bileyim abla, kıllı olması da çok tahrik ediyor beni.”
– “Başka zaman da kıllı bırakırım senin için aslanım!”
– “Off abla çok tatlısın!”
– “Senin için her şeyi yaparım aslanım. Hadi çıkalım da kurulanıp giyinirken konuşuruz. Ben bir gün kalır giderim diye bir şey de almadıydım yanıma, artık çıkardıklarımı giyeceğim.”
– “Valla sütyenini giyebilirsin, ama külodunu vermem, o benim artık!”
– “Ne yapacaksın külodumu, donsuz mu gezeyim sıpa!”
– “Sen yokken koklar seni anarım ben onunla! Merak etme donsuz bırakmam seni, anneminkilerden giyiverirsin.”
– “Yengem anlarsa?”
– “Ya ne anlayacak, kadın saymıyordur her halde külotlarını!”
– “Orası da öyle, tamam, hadi bulalım o zaman bir tane.”
– “Şu çekmecelere bak da, birbirine benzeyenlerden birini bul giy işte, o zaman anlamaz.”
– “Hah buldum! Yengeme bak sen, onun külotlar da hep dantelli falan!”
– “Babam da ben gibi demek ki, kime çektiğim belli oldu!”
– “Eşşek!”
Üzerimizi giyip tekrar salona geçtiğimizde saat 23:00’e geliyordu. Sabahtan beri 12-13 saattir sohbetle, sevişmeyle vaktimiz geçmiş zamanın nasıl aktığını anlamamıştık bile. “Midem bayıldı, biraz bir şeyler yiyelim.” deyince, Hacer abla, “Evet, benim de!” dedi ve mutfağa geçtik.
Hemen pratikçe dolaptan bir şeyler çıkarıp hazırlamaya başladığında, gidip arkasından sarıldım. Ellerimi göbeğinde birleştirip boynunu öperken, yarağımı da götüne dayadım…
– “Gene dikilmiş seninki!”
– “Dayanamıyorum o güzel götüne!”
– “Ya?”
– “Ya öyle!”
– “Ama az rahat ver, bir yerimi kestireceksin.”
– “Tamam tamam!”
Sonra biraz atıştırıp salona geçtik. Üçlü koltuğun sırt minderlerini çıkarıp atarak, sırtımı arkalığa dayayıp yan yatarak, Hacer ablayı da önüme aldım. Dizlerini kırıp iri götünü kasıklarıma yaslayarak tam yerleşti kucağıma. Boşta kalan elimi üstten uzatarak hafif hafif okşamaya başladım, pijamasının altına sokup sütyensiz memelerini elliyordum, zeytin gibi uçlarını sıkıp bırakıyor hafifçe çekiştiriyordum. Konuşmadığım zaman ise boynunu ensesini nefesimi vererek öpüyordum minik minik. Hacer ablanın hoşlandığı her halinden belliydi, kendini bana bastırarak kıvranıyordu önümde. Ama gene de sohbete vakit buluyorduk.
– “Abla, kim kim aldınız tüyleri?”
– “Görümcem Fikriye, bir de benim Seda.”
– “Nasıl yaptınız peki?”
– “Nasıl olacak oğlum, ağdayla. Bacaklara jilet vurulursa sertleşir gürleşir kıllar. Eğer bacaklar alınmayacaksa, tek am olacaksa, o zaman jiletle yaparım ben.”
– “Hımm, peki hanginizde daha çok kıl var abla?”
– “Seda’yla benim bacaklarımızda sık değil, amlarımızda ve götümüzdekiler biraz sık, ama Fikriye’nin bacaklar da amı götü de çok sık kıllı, simsiyah kılları zaten.”
– “Merak ettim şimdi valla, görmek isterdim öyle kıllı nasıl göründüğünü.”
– “Sapık! Oğlum, Fikriye’nin kıllar varken amını götünü göremezsin zaten, o derece kıllı yani! Seda’nınkiler ise aynı benimkiler gibi.”
– “Seninkileri de kıllı göremedim ki daha!”
– “Uzattığım zaman görürsün artık!”
– “Peki, ağda partilerinde öyle seks işlerini falan konuşuyor musunuz?”
– “Evet, konuşuruz tabi.”
– “Anlatsana, neler konuşuyorsunuz mesela?”
– “Başka karıları da mı merak ediyorsun?”
– “Hı hı, kızıyor musun?”
– “Yok aslanım bütün karılar feda olsun sana, beni unutup boşlarsan o zaman oyarım gözünü!”
– “Sen benim ilk göz ağrımsın, ilk aşkımsın!”
– “Aslanım benim! Bu Fikriye’nin amında yangın var mesela bu aralar, bunun kocası Libya’da ya!”
– “Çok mu iyi sikiyormuş ki kocası burada olduğunda?”
– “Yok be oğlum, iyi sikmesinden ziyade, sikiyor işte, hiç olmamasından iyi anlamında, karı zilli zaten, hep aç!”
– “Nasıl konuşuyorsunuz peki bunları, böyle açık açık mı?”
– “He ya açık açık, böyle senle konuştuğumuz gibi.”
– “Meslea?”
– “Bu son sefer kasıklarını amını alırken bizim elimizin değmesinden bile gözleri kayıyor Seda’nın, halası da, ne o kız, vakit geldi artık da yarak mı arıyorsun deyiverdi!”
– “Ee, Seda bir şey demedi mi?”
– “Yok, gülüp geçtik. Sonra bu Fikriye’nin amını götünü alırken, Fikriye, adam da gelemedi Libya’dan, yanıyorum deyince, bizim Seda da tuttu, halacığım böyle yanıyorsan bul birini ver bari, eniştem daha gelmez diyerek öcünü aldı!”
– “Bak sen Seda’ma! Eee, Fikriye ne dedi?”
– “Fikriye, orospu muyum ben kız zilli deyince, Seda da kimse bilmezse orospu olmazsın halacığım dedi!”
– “Siz ne dediniz peki?”
– “Ben sus kız zilli dedim. Fikriye de, sen öyle mi yapıyorsun yoksa zilli dedi. Sonra gülmekten öldük!”
– “Her şakanın altında bir gerçek yatar derler abla, harbiden bir haltlar çeviriyor olmasın bu Seda?”
– “Valla ne bileyim Hasanım, göt göbek de belli işte artık biliyorsun, memeler göt falan bana çekmiş. Yaşı oldu 16, o yaşta ben yarağı yemiştim. Bir halt yiyorsa bile evlendirmeden kızlığını falan bozdurmasa bari.”
– “Kılları falan alırken bir baksaydın abla iyice amına götüne, yarak yemişse iyi kötü belli olurdu.”
– “Ya aslında bakmadım değil, Fikriye’ye falan belli etmemeye çalışıyorum, belli olmaz abisine falan söyler, kızın başını belaya sokar. En son baktığımda amında bir şey yok gibi, ellenmemiş gibi duruyor, ama göt deliği sanki biraz bozulmuş gibi geldi bana.”
– “Başbaşa olduğunuz bir zaman sorguya çekseydin keşke.”
– “Çekmez miyim, ama açık vermiyor. Bu arada Seda’nın amından götünden bahsederken arkamdaki daha bir hevesli değiyor sanki götüme!”
– “Yok be abla!”
– “Hadi hadi, ablanın kızına da mı kalkıyor sikin sıpa!”
– “Ablasına siki kalkan adamın onun kızına siki kalkması normal değil mi?”
– “Kızına kaldırıp anasına dayadım diyorsun yani!”
– “İlahi abla, alemsin! Kızıyor musun Seda hakkında konuşmama?”
– “Yok oğlum niye kızayım, sizin aranızda baya mesafe var, nikah bile düşer!”
– “Ya köye geldiğimde Seda’yı benim siktiğimi öğrenseydin?”
– “Elalemin adamlarına siktireceğine sana siktirsin aslanım!”
– “Cidden mi?”
– “Çok istiyorsan yap aslanım, ama kızlığını bozma sakın, evlenirken rezil olmayalım elaleme!”
– “Yok olur mu öyle şey, bozmam tabi ki, ama benimkiyle arkadan da yapamam ki zaten!”
– “Anlarız, ben alabiliyorsam götüme o da alır kesin, benim kadar göt var zillide!”
– “Alemsin abla, orası da doğru! Aklıma kurt düşürdün ama.”
– “Bir zaman dene aslanım, hem ön tarafta bir sıkıntı olup olmadığını da konuşturup çözersin!”
– “Tamam abla, bakarız bir ara, sen kederlenme, ön tarafı bozdurduysa bile artık eskisi gibi değil, onun da çözümü var, diktiririz olur biter.”
– “Gerçekten mi, var mı öyle çare?”
– “Var tabii abla, düğünden bir süre önce dikiyorlar, gerdek gecesi yeniden yırtılıyor!”
– “Vay anam vay. Gene de bizim Seda zillisi duymasın, amdan götten verir durur!”
– “Tabiki ona söyler miyim ablam!”
Bütün bu muhabbetler olurken Hacer ablanın memelerinden amına kaymış elim okşayıp parmaklayarak vıcık vıcık etmiş, sonra da pijamasıyla külodunu sıyırıp tükürüklediğim yarağımı iri bembeyaz yuvarlak göt yanaklarının arasına sürterken birkaç defa boşaltmıştım onu. “Hadi artık içimde istiyorum!” diye yalvarır bir hale gelmişti…
Hacer ablayı kaldırıp tekrar yatağıma götürdüm. Ayaktayken soydum üzerinde ne varsa. Bir çırpıda kendim de soyunup, Hacer ablayı yatağıma sırt üstü yatırıp üzerine çıktım. Bugün bütün ilkleri yaşasın istiyordum, dudaklarına yumuldum hemen, öpüp emerken sımsıcak amına sürtüyordum kütük gibi kalın yarağımı. Yavaş yavaş aşağıya kaymaya başladım. Başım gibi iri memelerinin her tarafını öpüp yaladım önce, sonra zeytin gibi meme uçlarını tek tek ağzıma alıp emmeye minik minik ısırmaya başladım. Hacer abla başımı, ensemi okşayıp inliyordu, memelerinden bile çok zevk aldığı belli olmuştu…
İyice aşağıya kayıp başımı bacak arasına gömerek, etli am dudaklarını yalamaya başladığımda, başımı kaldırmaya çalışıp, “Yapma!” diyerek inliyordu. Yalayıp emdikçe, dilimi etli ama dudaklarının arasına soktukça titremeleri arttı, kasılmalarını kontrol edemez bir hal aldı ve sonunda ahlamalar ohlamalar eşliğinde sularını ağzıma akıtarak boşaldı. Bir süre elleri başımdayken bacaklarının istemsiz kasılmaları devam etti…
Ayırdığım bacak arasında dizlerimin üzerinde doğrularak, dibinden tuttuğum kalın yarağımın başını sulu amcığının etli dudakları arasına yerleştirip ittirmeye başladığımda, “Ahhh Hasanım, aslanım, bitiriyorsun beni, sok hadi, sok içime, offf bu ne, ahhh!” diye inlemeleri başlamıştı. Yine zorlanarak santim santim sokmaya başladım içine. Kalın yarağım etli am dudaklarını yararak bir süre sonra tamamen içine girdiğinde derin bir ohhhh yükseldi Hacer ablanın dudaklarından. Bense önce ağır ağır sonra hızlanarak gidip gelmelere başladım cayır cayır yanan bana daracık gelen amının içinde…
Artık ikimizin inlemeleri birbirine karışmıştı, ahlar ohlar arasında belki 15 dakika siktim amını. En sonunda birkaç hızlı ve sert darbe ile köküne kadar sokup fışkırttım yeniden döllerimi içine. Yarağımı içinden çıkarmadan uzandım üzerine. Yarağım kendiliğinden küçülüp çıkana kadar öpüştük, koklaştık. Sonra yanına kayarak kendimi bıraktım yatağa…
– “Hasanım, çok güzeldi aslanım, sanki ben hiç sikilmemişim bugüne kadar!”
– “Sen de çok harikasın abla, ben de sana bayıldım!”
– “Bundan sonra hep sana aitim koçum, bulduğun her fırsatta sikersin beni!”
– “Evet benim güzel ablam!”
– “Bitirdin beni aslanım!”
– “Daha dur bakalım abla, götün var sırada!”
– “Ona da yarın koy kuzum, o da senin!”
– “Tamam o zaman ablam, seni daha fazla yormayayım bu gece!”
– “Senin kucağında uyuyayım artık aslanım!”
– “Uyu güzelim!”
O yorgunlukla başlarımızı yastığa koyar koymaz uyumuşuz.